Asr-ı Saadet

Peygamber efendimizin hayatı ve asr-ı saadetten kesitlerin yer aldığı köşemiz.




Rıdvan Bîatı nasıl olmuştur?

Resûl-i Kibriya Efendimiz, Hz. Osman’ın müşrikler tarafından şehit edildiği haberini duyunca son derece müteessir oldu. Ku­reyş’in bu hareketi karşısında üzerlerine yürümekten başka bir çare kalmıyordu.

“Madem böyle, bu kavimle çarpışmadıkça, buradan kat’îy­yen ay­rılmayaca­ğız!” diye buyurdu.[1]

Zaten yapılabilecek başka bir şey de kalmış değildi. Sulh tekliflerine ya­naşmadıkları gibi, üstelik elçisini şehit etme cür’etini bile gösterebiliyorlardı.

Ashabına, “Allah Teâlâ, bana bîat yapılmasını emretti!” diye seslendi.

Hâtemü’l-Enbiya Efendimiz, Semüre (bîattan sonra “Rıdvân Ağacı” olarak adlandırılmıştır) Ağacı altında durdu. Müslümanlar da teker teker, çarpış­mak­tan yüz çevirmeyeceklerine, Allah ve Resûlü yolunda canlarına feda edin­ceye kadar savaşacaklarına dair bîat ettiler.[2]Bîattan tek bir kişi kaçındı: Müna­fık­lardan Cedd b. Kays.[3]

Umre Seferi nasıl gerçekleşti?

(Hicret’in 6. senesi Zilkade ayı / Milâdî 13 Mart 628)
Pey­gam­be­ri­mizin Rüyası

Resûl-i Ekrem Efendimiz, bir gece rüyasında, hiçbir kor­ku ve en­dişe duy­madan ashabıyla birlikte gidip Kâbe-i Muazzama’yı tavaf ettiklerini, kimin ba­şını kazıttığını, kiminin de saçını kısalttığını görmüştü.[1]

Efendimiz, bu rüyasını anlatınca, ashab-ı kiram, görülmedik bir sevinç ve heyecan izhar etmişlerdi. Zira, muhacir Müslümanların Mekke’den Medine’ye hicretlerinin üzerinden kocaman bir altı yıl geçmişti. Bu altı yıl zarfında bü­yüklü küçüklü birçok hadise cereyan etmişti, ama vatanlarının hasreti yine de gözlerinde tütüyordu. Doğup büyüdükleri vatanlarına bir gün tekrar kavuşa­caklarını her an hayallerinde yaşatıyorlardı. Hasret duydukları belde alelâde bir yer de değildi; her gün beş vakit namazlarında yöneldikleri Kâbe-i Muaz­zama’nın bulunduğu mübarek bir belde idi.

Îs Seferi nasıl olmuştur?

(Hicret’in 6. senesi Cemaziyelevvel ayı)

Ku­reyş müşriklerine âit bir ticaret kervanının Şam’dan Mekke’ye doğru gitmekte olduğu, Medine’de işitildi.

Peygamber Efendimiz, Ku­reyş müşriklerini iktisaden güç durumda bırak­mak maksadıyla, Hz. Zeyd b. Hârise kumandasında yüz yetmiş kişilik bir sü­vari birliğini bu kervanı ele geçirmek üzere yola çıkardı.

Mücahitler, İs denilen mevkide Ku­reyş kervanına rast­geldi­ler: Ker­vandaki mallara el koydular, adamları da esir aldılar. Resûl-i Ekrem Efendimizin keri­mesi Hz. Zey­neb’­in kocası olan Ebu’l-Âs b. Rebî de bu esirler arasındaydı.

Mücahitler, malları ve esirleri Medine’ye getirdiler. Peygamber Efendimiz, malları mücahitler arasında taksim etti.[1]
Ebu’l-Âs’ın Serbest Bırakılması

Ebu’l-Âs, Hz. Zeyneb’e, “Babandan, benim için eman al” diye ha­ber gönde­re­rek himâyesini istedi.

Gâbe-Zû Kared Gazâsı nasıl gerçekleşmiştir?

(Hicret’in 6. senesi Rebiülâhir ayı)

Ebû Zerr (r.a.), Medine-i Münevvere’ye üç saat mesafesi olan Ğâbe Mer’a­sında oğluyla birlikte Peygamber Efendimizin yirmi kadar devesini gü­derken, Uyeyne b. Hısne’l-Fezarî, kırk altı atlıyla gelip Ebû Zerr’in oğlunu şe­hit etmiş, develeri de alıp götürmüştü.

Durum Pey­gam­be­ri­mize haber verildi. Derhal baskıncıların arkasından Hz. Sa’d b. Zeyd komutasında bir süvari birliği gönderdi. Hz. Sa’d’a, “Ben, sana halk ile birlikte gelip kavuşuncaya kadar, baskıncı müşrikleri takip et” diye emretti.

Süvari birliği yola çıktıktan sonra, Peygamber Efendimiz de Me­di­ne’de ye­ri­ne Abdullah b. Ümmü Mektum’u vekil bıraktı ve beş yüz kişilik bir kuvvetle Ga­tafan’a doğru yola çıktı. Medine’ye iki gün­lük mesafesi olan Zû Kared mev­kiinde düşmana yetişildi. Birka­çı öldürüldü; develerin bir kısmı da geri alın­dı.[1]

Resûl-i Ekrem Efendimiz, etrafı araştırmak maksadıyla burada bir gün bir gece kadar bekledi, sonra Medine’ye geri döndü.[2]

Benî Lihyan Seferi nasıl gerçekleşmiştir?

(Hicret’in 5. senesi Rebiülevvel ayı başları)

Benî Lihyanlar, Hicret’in 4. yılında Bi’r-i Maûna mevkiinde kırka (veya yet­miş) yakın Müslüman mürşid ve muallimi hunharca şehit etmişlerdi. Recî’ mevkiine irşad için gönderilmiş bulunan İslam birliğini kuşatıp birçoğunu şe­hit edenler de, yine bu kabileden kimselerdi.[1]

Peygamber Efendimiz, bu hain kabileye haddini bildirmek için, yerine Me­dine’de Abdullah b. Ümmü Mek­tum’u vekil bı­rakarak iki yüz kişilik bir kuv­vetle yola çıktı. Efendimiz, Benî Lihyanları gafil avlamak istiyordu. Bu sebeple, Şam’a doğru gitmek istiyormuş gibi davrandı. Daha sonra yolunu değiştirerek, Benî Lihyanların konak yerlerinden olan Guran vadisine kadar gitti. Âsım b. Sâbit ve diğer Müslüman muallim ve mür­şidler burada şehit edil­miş­lerdi. Efen­dimiz, orada onları rahmetle andı, kendileri için dua etti.[2]

Lihyanoğulları, Peygamber Efendimizin gelişini duymuşlar ve korkup dağ başlarına sığınmışlardı. Kimse yakalanamadı.

Kurata Seferi nasıl gerçekleşmiştir?

(Hicret’in 6. senesi Muharrem ayı)

Bu tarihte, Peygamber Efendimiz ashaptan Muhammed b. Mesleme Hazret­leri kumandasındaki otuz kişilik bir süvari birliğini Necid diyarında bulunan Bekir b. Kilâboğulları üzerine gönderdi.

Mücahitler, bu kabileye âit Şerebbe mevkiine vardıklarında, Be­nî Muha­rip’ten bir toplulukla karşılaştılar. Aralarında çatışma vuku buldu. Muharipo­ğullarından bazıları öldürüldü; sağ kalanlar ise kaçtılar. Mücahitler, onların geride kalan çoluk çocuklarına ise dokunmadılar.

Daha sonra mücahitler, Benî Bekirlerin bulunduğu yere kadar ilerlediler. Ani­den baskında bulunarak on kadar adamlarını öldürdüler. Bir kısım davar ve develerini de ganimet olarak aldılar. Muhariplerle Benî Bekirlerden alınan ganimet mallar, yüz elli deve ile üç bin davarı buluyordu.

Birlik kumandanı Muhammed b. Mesleme (r.a.), bunların beşte birini Pey­gamber Efendimiz için ayırdı, geri kalanını ise mücahitlere bölüştürdü.

Benî Kurayza Gazâsı nasıl gerçekleşmiştir?

(Hicret’in 5. senesi. Milâdî 627)

Benî Kurayza Yahudilerinin Peygamber Efendimizle olan anlaşmalarına gö­re, Hendek Muharebesi’nde düşman tarafından sarılan Medine’yi Müslü­manlarla el ele vererek müdafaa etmeleri gerekiyordu.[1]Fakat bunu yapmadı­lar; üstelik, anlaşma hükümlerini hiçe sayarak, harbin en nâzik safhasında müşriklerle iş birliğine giriştiler; Peygamber Efendimizin tahkik ve sulh için gönderdiği heyete hakarette bulundular ve “Re­sû­lul­lah da kim oluyormuş? Mu­hammed’le aramızda ne ahit vardır, ne de akd!” dediler; hatta daha da ileri giderek, Peygamber Efendimiz için küstahça ağır sözler bile sarfettiler.[2]Bu­nunla da yetinmediler: Medine üzerine baskınlar düzenleyerek, Müslüman aile ve çocukları kılıçtan geçirme teşebbüsüne kalkıştılar. Bu hareketleriyle, Müs­lümanları, harp endişesinden daha büyük bir telâş ve endişeye düşürdüler. Bu, Peygamber Efendimizin kendilerine lütufkâr davranmasına karşı açık bir nan­körlük ve hıyanetti.

Mû'te Muharebesi nasıl gerçekleşmiştir?

(Hicret’in 8. yılı Cemaziyelevvel ayı / Milâdî 629)

Peygamber Efendimiz, sadece büyük devletlerin hükümdarlarını mektuplar ve elçiler göndererek İslam’a davet etmekle kalmamış, aynı zamanda onlara peyk ve tâbi durumunda bulunanlara da elçi ve mektuplar vasıtasıyla İslam’ı teb­liğ etmişti. Busra (şimdiki Havran) Vâlisine de, ashaptan Hâris b. Umeyr el-Ez­dî Hazretlerini nâme-i hümâ­yunla göndermişti. Busra, o sırada bir beylik idi. Vâlisi ve ahalisi ırkan Arap oldukları halde, dinen Hıristiyan ve siyaseten de Bizans’a tâbi bulunuyorlardı.

Elçi Haris Hazretleri, Dimaşk nahiyelerinden Belka’a bağlı Mu’te köyüne va­rınca, Bizans Kayserinin Şam vâlilerinden olan Şürahbil b. Amrü’l-Gassanî’nin yanına çıkartılmıştı. Şü­rahbil, Hz. Haris’in Pey­gam­be­ri­mizin elçisi olduğunu öğrendiği halde, onu hunharca öldürmüştü.[1]

Benî Mürre Seferi nasıl gerçekleşmiştir?

(Hicret’in 8. senesi Sefer ayı)

Hendek Muharebesi’nde, Müslümanları muhasara altına alan Ebû Süfyan b. Harb kumandasındaki on bin kişilik ordunun dört yüz­ü­nü Benî Mürreler teşkil etmişlerdi;[1]ayrıca Resûl-i Ekrem Efendimizin Hicret’in 7. yılında kendilerini cezalandırmak için gön­derdiği Beşir b. Sa’d kumandası altındaki otuz kişilik mücahit birliğinin 28’ini de şehit etmişlerdi.[2]

Resûl-i Ekrem Efendimiz, bu İslam düşmanı kabileye de gereken dersi ver­mek istiyordu. Bunun için Gâlib b. Abdullah’ı iki yüz kişinin başında Benî Mürrelere gönderdi.

Gâlib b. Abdullah, emrindeki mücahitlerle Benî Mür­re­lerin çok yakınına ka­dar sokuldu. Orada mücahitlere bir hitabede bulundu. Özetle, “Bana itaatsizlik etmeyiniz! Çünkü Re­sû­lul­lah (a.s.m.), ‘Benim kumandanıma itaat eden bana itaat etmiş, ona itaatsizlik eden de bana itaat­sizlik etmiş olur’ buyurmuştur. Bu­na binaen, siz, her ne za­man bana itaatsizlik ederseniz, Peygamberinize ita­at­sizlik etmiş olursunuz”[3]dedi.

Amr Bin Âs, Hâlid Bin Velid Ve Osman Bin Talha nasıl Müslüman olmuştur?

(Hicret’in 8. senesi Sefer ayı)

Peygamber Efendimizle Müslümanların, Hz. Zeyneb’in vefatıyla, Hicret’in 8. senesine üzüntüyle girdiklerini söylemiştik. Ancak bu acı olayı tatlı hadise­ler takip edince, üzüntü ve keder de ortadan kalkıyordu. Bu üzücü hadiseden he­men sonra, Arapların üç meşhur şahsiyeti olan siyaset dâhîsi Amr b. Âs, harp dâhîsi[1]Hâlid b. Ve­lid ve Osman b. Talha, Medine’ye geldiler ve Hz. Re­sû­­lul­lah’ın peygamberliğini tasdik ederek İslam dairesine girdiler.

Daha önce de bahsettiğimiz gibi, Amr b. Âs, Hicret’in 7. yılında Habeşis­tan’da, Habeş Necâşîsinin telkin ve tavsiyesiyle Müslüman olmuş ve orada Pey­gam­be­ri­miz adına Necâşîye bîat etmişti.[2]Bu gelişi ise, Hz. Re­sû­lul­lah’a biz­zat bîat etmek ve Müslüman olduğunu bildirmek içindi.
Üçünün Bir Araya Gelişi

Hz. Zeynep'in vefâtı nasıl olmuştur?

Resûl-i Ekrem Efendimiz, Hicret’in 8. senesine kızı Hz. Zey­neb’­in vefatı ha­di­sesiyle girdi.

Hz. Zeyneb, Resûl-i Ekrem Efendimizin Hz. Hatice’yle evliliğinin kızlardan ilk meyvesiydi. Gariptir ki Pey­gam­be­ri­mizin İbrahim hâriç, diğer erkek ço­cukları İslam’dan evvel ve henüz küçükken vefat ettikleri halde, kızları muhte­rem babalarının risâlet devresine yetişmişlerdir. Yine Hz. Fâtıma hâriç onlar da Resûl-i Ekrem hayattayken vefat etmişlerdir. Hz. Fâtıma ise, Resûl-i Kib­ri­ya’nın bekâ âlemine irtihalinin teessürüyle ancak altı ay yaşayabilmişti.

Hz. Zeyneb, Resûl-i Ekrem Efendimiz henüz otuz yaşlarında iken dünyaya gelmişti.[1]Annesi Hz. Hatice’yle birlikte iman etmişti. Pey­gamber Efendimize risâlet kırk yaşında verildiğine göre, Hz. Zeyneb, Müslüman olduğunda henüz on yaşlarında bulunuyordu demektir.

Hz. Zeyneb’in kocası Ebu’l-Âs b. Rebi, Hz. Hatice’nin kız kardeşi Hâle’nin oğlu idi. Zaten evlilikleri de Hz. Hatice’nin arzusu üzerine olmuştu.

Hicretin Yedinci Senesinin Diğer Bazı Önemli Hâdiseleri nelerdir?

Hz. Ömer’in Türebe’ye Gönderilmesi

Peygamber Efendimiz, Havazin kabilesinden dört oymağın, Medine’ye tak­ri­ben on kilometre uzaklıkta bulunan Türebe vadisinde bir araya geldikle­ri­ni haber aldı. Bu oy­mak­lardan biri olan Sa’d b. Bekroğulları, Hayber Yahudile­­rinin Hicret’in 6. yılında Medine’ye yapa­cakları baskında kendilerine yardım edecekleri vaadinde de bulunmuşlardı.

Bunun üzerine Resûl-i Ekrem Efendimiz, Hicret’in 7. senesi Şâban ayında Hz. Ömer’i otuz kişilik bir askerî birliğin başına kumandan tayin ederek Tü­re­be’ye gönderdi.

Düşman, mücahitlerin kendilerine doğru gelmekte olduğunu haber almış ve kaçmıştı. Oraya varan İslam birliği kimseye rastlayamadı.

Kazâ Umresi nasıl gerçekleşmiştir?

(Hicret’in 7. senesi Zilkade ayı / Milâdî 628)

Bu tarihten bir sene önce, Peygamber Efendimiz ve ashab-ı kiramın Kâbe’yi zi­yaret edip umre yapmalarına, Ku­reyş müşrikleri mani olmuşlar ve imzala­nan Hudeybiye Antlaşması’yla Resûl-i Ekrem ve Müslümanların bu niyet ve ar­zularının tahakkuku bir sene sonraya bırakılmıştı.

Cenab-ı Hakk’ın yardımıyla, Peygamber Efendimiz, bu bir sene zarfında birçok muvaffakiyet elde etmişti. Devrin hükümdarlarını İslam’dan haberdar et­miş ve onları İslam’a davette bulunmuştu. Bunlardan bir kısmı İslami­yet­le mü­şerref olmuşlardı. Ayrıca Hay­ber’i fethederek, he­men hemen Arabistan Ya­rı­ma­dası’nda bulunan bütün Yahudileri tesirsiz hale getirmişti. Yine İslamiye­tin gittikçe güç kazandığını, kuvvet elde ettiğini göstermek babında da birçok ka­bileye askerî birlik göndererek onları itaat altına almıştı.

Bütün bunlardan sonra, Kâbe’yi ziyaret ve umrenin ifası zamanı gelmiş bu­lu­nuyordu.

Peygamberimizin Hz. Safiyye ile nasıl evlenmiştir?

Hayber fethinde esir alınanlar arasında Hz. Safiyye de bulunuyordu.

Asıl ismi “Zeyneb” olan Hz. Safiyye, Benî Nadîr Reisi Hu­yey b. Ahtab’ın kızı idi. Annesi ise, Benî Kurayza Yahudileri eşrafından olan Semevel’in kızı Berre idi. Hayber Yahudileri reislerinden Rebi’ b. Hukayk’ın oğlu Kinâne’yle yeni evlenmişti. Hayber günü Rebi öldürülünce dul kalmıştı. Müslümanlar ta­rafından da Kamus Kalesi’nin teslim olması sırasında esir alınmıştı.[1]

Esirler toplandığı zaman Dıhyetü’l-Kelbî, Resûl-i Ekrem Efendimize gelip bir cariye istemişti. Peygamber Efendimiz de esirler arasından bir cariye alma­sına müsaade buyurmuştu. Bunun üzerine Hz. Dıhye, Hz. Safiyye’yi be­ğenip al­mıştı.[2]

Hayber'in Fethi nasıl gerçekleşmiştir?

Hicretin 7. senesi Muharrem ayı sonları. (Milâdî 628.)
Hayber, volkanik bir arazi üzerine kurulmuş, kuvvetli ve sağlam yedi kaleye sahip bir şehirdi. Şam yolu üzerinde bulunan bu şehir, Medine'nin kuzey batısına düşüyor ve ona uzaklığı ise yüz mili buluyordu (169 km).
Resûl-i Ekrem Efendimizle olan anlaşmalarını bozmaları sebebiyle Medine'den sürgün edilen Yahudilerin çoğu buraya yerleşmiş ve âdeta burayı Yahudiliğin bir nevi merkezi haline getirmişlerdi.
Daha evvel bahsettiğimiz gibi, Mekke müşriklerini ayaklandırıp, bütün Arap kabilelerini toplayarak Medine üzerine yürütüp Hendek Harbinin patlak vermesine sebep olmuşlardı. Hendek Savaşından sonra da rahat durmamışlar, Peygamberimiz ve İslâmiyet aleyhinde çeşidi iftira ve propagandalarına devam etmişlerdi.